Amerika 'yı keşfetmek

Yanıltıcı olmamak adına en baştan belirteyim. Başlık aslında click-bait dediğimiz türden bir tuzak. Ben internetten veya kitaplardan okuduğum anti-Amerikan yazılarla bir fikirler silsilesi oluşturup blog yazısı yazacak birisi değilim. Bunun yerine bakabildiğim her açıyı her yerden bulmaya çalışıp fikirlerimi kendime saklamayı tercih ederim. Çünkü aslında kendimi bu konularda pek yeterli de görmüyorum. Fakat günümüzde başını ABD 'nin çektiği gelişmiş ülkelerin sebep olduğu bazı olgular var. Bunlardan bir şekilde haberdar olmamız da gerekiyor dünyayı okuyabilmek için. Bu yüzden bu yazıda çoğunluğu savaşlar, gelişmiş ülkeler ve sebep oldukları felaketler ve trajediler üzerine kurulu olan birkaç filmi yazıp yorumladım. Sonunda kendi çıkarımlarım da bulunuyor. Sadece filmlerden bahsetmek istemiştim ama tesadüf, bu yazıyı yazdığım sıralarda İsrail - Hamas çatışması başladı.

Her zaman olduğu gibi madalyonun 2 yüzüne de ihtiyacımız var. Şunu en baştan hayat anlayışım olarak söyleyebilirim. Savaşın kazananı yoktur. Aşağıda sıraladığım filmler muhtemelen size de yeni perspektifler kazandıracaktır. Çünkü bunca gürültünün içerisinde atladığımız detaylar oluyor. Tabi ki sinemada para kazanmak için yapılmış uyarlama senaryolarla güvenilir bilgiye ulaşamazsınız. Sırf propaganda için yapılmış yüzlerce film sıralayabileceğinize eminim. Benzer şekilde tavsiye edebileceğim belgeseller de yok, çünkü doğruluklarını ve tarafsızlıklarını teyit edemem. Günün sonunda aşağıdaki liste bana insanoğlunun barış içinde yaşayabilme özelliğini kaybettiğini ve dünyada kökten bir anlayış değişikliğine ihtiyacımız olduğunu düşündürdü. Siz ne düşünürsünüz merak ediyorum. Sıralama çok da önemli değil ama aralarında bazı alakalar gördüğüm için belli bir sıraya koydum. Bazılarını (*) ile işaretledim, mutlaka izleyin anlamına geliyor ama hepsini de izlemenizi isterim. Tabi aşağıda çok fena spoiler var ama bu filmleri zaten heyecan için izlemezsiniz muhtemelen.

Hurt Locker

Bu filmin senaryosu başına buyruk davranan bir bomba imha uzmanı üzerine kurulu. Başrolümüz Jeremy Renner, orta doğuda el yapımı patlayıcı uzmanı olarak görevlendiriliyor. Filmin amacı söylendiğine göre savaşın bağımlılık yapan tarafını yansıtmak. Zaten ana karakterimiz de gördüğü olayların travması ile evine dönüyor fakat tekrar ihtiyaç olduğu için orduya katılıp geri gidiyor. Girdin mi çıkamıyorsun yani. Amerikan askerleri ise dost canlısı melekler gibi görüntüleniyor tabi. Bu filmde savaş dediğimiz tek kelimelik kavramın her taraf için acıya ve sıkıntılara sebep olduğunu görüyorsunuz. Filmde temel insani değerlerin arayışı var ama savaş mantalitesi yüzünden bu zamanla siliniyor. Öl veya öldür. Yine filmde bastırılmış veya sindirilmiş insanların kenardan çaresizce olan biteni izlediklerini görüyorsunuz. Herşeyin dışında kalabilmek mümkün değil, bir taraf tutmasan da tehlike her köşede. Bu gibi filmlerde askeri operasyonlar size bilgisayar oyunu gibi gelebilir ama gerçek aslında çok daha vahşi ve delice. Romantize edilecek bir konu değil yani. Bir sonraki film de bunu gösteriyor.

Black Hawk Down

Bu film 1993 Somali 'deki Mogadişu savaşından bir parçayı anlatıyor. Filmde bir grup Amerikalı asker yarı başarılı bir operasyonda düşman mahallesinin içine düşüyor. Kara Şahin Düştü ismi buradan geliyor, kaza yapıp düşman hattında kalan helikopterin adı bu. Yalnız düşman olarak nitelendirilen kişiler filmde sabaha karşı namaz kılıp sonra askerlerin üstüne deli gibi yayılım ateşi açan veya onları linç eden insanlar olarak görünüyor. En hafif tabiri ile provokatif bir yaklaşım bu. Bu arada diğer filmlerde de Müslüman ve terörist ilişkisini göreceğiz. Fakat tam da bugünlerde bu saçmalığın bir anlam ifade etmediğini ve terörün dininin veya ırkının olmadığını fark ediyoruz. Bu film ile ilgili en garip nokta şu: Film 11 Eylül saldırılarından aylar önce tamamlanmış ama gösterime 11 Eylül saldırısından 2 ay gibi bir süre sonra girmiş. Belki de orta doğuya ve müslümanlara öfkeyi körüklemek için böyle yapıldı, detayları bilemiyorum tabi. Yönetmen Ridley Scott, ona sorabilirsiniz. Bu tür filmlerde askerlerden kahramanlar çıkarmak gişede iyi para getiriyor olmalı. Çünkü buna çok benzeyen çok kahramanlık hikayeleri var, birisi de sıradaki.

13 Hours

Bu filmi listeye alıp almamak konusunda kararsızdım ama girmeye hak kazandı son sahnelerde. Filmde Libya 'daki bir Amerikan diplomatı korumaya çalışan gizli bir birliğin başına gelenler anlatılıyor. Gizli olmaları gerektiği için Amerika tarafından kimse yardıma gelemiyor. Bu yüzden ironik bir şekilde ölümün kıyısından bu askerleri Libya 'lılar kurtarıyor. Hatta Libya polisi çıkmalarına yardımcı oluyor ve Libya 'ya ait bir uçakla geri gönderiliyorlar. Yine düşmanlar müslüman görünüyor, şaşırdık mı? Filmde bir noktada politikacıların ağzından çıkan büyük sözlerin sen yaşam savaşı verirken nasıl anlamsız hale geldiğini görüyorsun. Hem de aslında askerler onlar için savaşırken. Neden ve kimin için savaşıyoruz gibi soruları sormaya başlıyorsunuz. Herşey böyle kahramanlık öyküleri ile mi oluyor? Hiç sanmıyorum. Bir sonraki filme bakalım.

Redacted (*)

Bu film Samarra Irak 'ta 2006 yılında gerçekleşen illegal bir baskını konu ediniyor. Baskın yapan bir grup Amerikan askeri bir aileyi öldürüp kızlarına tecavüz ediyor. Yani muhtemelen o televizyonlarda izlediğiniz gibi kahramanlıklarla dolu değil savaşlar. Hatta genelde başlamak için anlamlı bir sebepleri bile yok. Gelişmemiş ülkelerdeki durum çok fena. Filmde olayları anlatırken oradaki askerlerin iyiyi ve kötüyü ayırmak için sürekli bir baskı altında olduğunu söylüyor. Askerlerin perspektifinden buna inanabilirim tabi. Ama hepsi iyiyi kötüyü ayırt etmeye istekli mi acaba? Bir de acı bir gerçek daha var filmde bahsedilen. Irak gibi ülkelerde insanların yarısının okuma yazma bilmediğini söylüyor. Daha dünya ile bağlantı bile kuramazken değil kendini savunmak, haklarını bile bilemezsin ki.

Bu filmin incelemelerini okuduğunuzda yazılanların Amerika 'nın orta doğu potilitikaları üzerine bir savaşa dönüştüğünü görürsünüz. Şunu iyi anlamanız lazım. Burada sizin internette hükümetinizi savunmanızdan çok daha önemli şeyler olup bitiyor. Sadece 1 kadın tecavüze uğrayıp öldürüldüyse bile, bunu istatistiksel olarak önemsiz mi kabul edeceksiniz? Yada, ne var ki olsa olsa 1 kere olmuştur mu diyeceksiniz, o kadar asker stres altında ölümle burun buruna, evinden binlerce kilometre uzakta iken? Bu ortamda nahoş olayların olmaması mümkün değil. Bu yüzden muhtemelen çok fazla fabrikasyon yalana veya çarpıtmaya maruz kalıyoruz. Buna mecburlar. Yalanlar üstüne dünya inşa etmeye mecburlar.

Body of Lies (*)

Filmin Türkçe ismi "yalanlar üstüne". DiCaprio ve Russel Crowe oynuyor bunda. Orta doğuda çalışan bir CIA ajanını konu alıyor. Kahramanımız günün sonunda, doğal olarak, durumun bildiğinden çok daha kirli olduğunu fark ediyor. Bu yüzden görevini bırakıp, orada (evet orta doğuda) yerleşip huzur içinde hayatını yaşamaya karar veriyor. Tabi bu filme de müslüman görünümlü kişiler Allah adına konuşuyor burada. Yönetmen ise Ridley Scott.

Bu filmde bilinçaltı mesaj var bence. Sürekli gözetleme ekipmanları çalışıyor her yerde, biri sizi gözetliyor mesajı var gibi geliyor bana :D Bunun bir parça doğru olduğuna eminim çünkü gelişmiş son teknolojiler öncelikle askeri amaçlar ve milli güvenlik için kullanılıyor. Bu yüzden aklıma 11 Eylül gibi bir saldırının nasıl engellenemediği sorusu geliyor tabi. Bugünlerde İsrail 'in 7 Ekim Hamas saldırısından da tamamen bihaber olması kimseye mantıklı gelmiyor. Neyse o başka konu. Siz savaşlardan konuşmak istiyorsanız bunu sahada çatışanlara soracaksınız, politikacılara veya klavye silahşörlerine değil. Alandakiler gerçeğe en yakın kişiler çünkü.

Zaten savaş mantalitesine karşı yükselen bu ayrık sesleri bastırabilmek için muhtemelen daha çok milliyetçilik pompalamaya ihtiyacınız vardır. Yine muhtemelen bu yüzden Call of Duty gibi Medal of Honor gibi Battlefield gibi oyunlara ihtiyacınız vardır. Bilgisayar oyunları ile ilgilenen birisi olarak bu oyunların zamanında (2000 'li yıllarda) teknolojik olarak gelişmelere öncülük ettiğini söyleyebilirim. Motion capture konusunda ve akıcı grafikler konusunda baya iyi oyunlardı. Bu da bence hiç tesadüf değildi.

Dikkatimi çeken son nokta da filmin son sahnelerinden birisiydi. Bizim DiCaprio şefine bırakıyorum bu işi dediğinde şefi (Russel Crowe) ona "Amerika 'ya arkanı dönüyorsun" diyor. DiCaprio da yapıştırıyor cevabı: "Kendini Amerika yerine koyma" diye. Tahminim kendini savaşa adamış askerlerin çoğunun arkasında böyle bir motivasyon var, milli değer sömürüsü. Buna bir örneğim daha var, sıradaki filmde.

Zero Dark Thirty

Yüksek teknoloji ve milliyetçilik sömürüsü dediğimiz zaman Zero Dark Thirty geliyor. Bu film CIA 'in Afganistan 'da 10 yıl süren Usame Bin Ladin avının sonucunda bulunup öldürülmesini anlatıyor. Aslında gerçek bir hikayeye dayanıyor tabi ama ben sormadan edemiyorum. O kadar ajan ve milyarlarca dolar askeri yatırım ile çok yüksek profilli bir adamı bulmak 10 yıl mı sürer? Bu filmde bir sahnede operasyonu yöneten kadın (Jessica Chastain) "Ladin 'i öldüreceğim" şeklinde bir intikam yemini ediyor. Kendi açısından haklı çünkü yakın arkadaşı terör saldırısında hayatını kaybediyor. Ama tam bu sözün üstüne kendi kendime "Kızım o işler öyle olmuyor, onlara ihtiyaçları kalmadığında yada kullanışsız hale geldiklerinde öldürüyorlar" dedim. Zaten bu filmin temelinde de bir öncekinde olduğu gibi bir motivasyon var. Normal bir CIA çalışanının savaşın getirdiği trajedi ile nasıl kararlı bir ajana dönüştüğünü görüyorsunuz. Kendini besleyen, döngüye girmiş, aklını yitirmiş bir çıkmaz bu. Hala konuşan ve bilinci olan evrimleşmiş bir türden mi bahsediyoruz acaba? Bakalım bir sonraki filme.

Forces Speciale

Evet aslında hala bir umut aklı mantığı şuuru yerinde olan evrimsel olarak da ileride olan canlı yaratıklardan söz ediyoruz. Dünyada akıl dışı saçmalıkların sürüp gitmesine ve çok ses çıkarmasına rağmen iyi ve kötü insanlar şeklinde ikiye ayrılıyoruz. Bu filmde bunun bir örneği var. Filmin konusu bir Fransız gazetecinin Taliban tarafından kaçırılıp rehin alınması ve Fransız özel kuvvetlerin onu kurtarma girişimi üzerine kurulu. Ha bu arada merak etmeyin, Fransız filmlerinde de Amerika filmlerine benziyor, hani müslüman olduğunu söyleyen teröristler kötü kötü bakıyor, bağırıyor, çağırıyor, öldürüyor falan...

Yine de filmdeki özel kuvvet askerleri burada kötü adamlarla savaşıyoruz iyilere zarar vermek istemiyoruz motivasyonuna sahip. Ben de o zaman şunları sormak zorundayım. Siz kimsiniz ve kimin kötü olduğunu düşünüyorsunuz? Bir taraf seçmek veya tarafsız kalmak için bu soruların cevabına ihtiyacım var. Aslında bu 2 sorunun da cevabını bu filmde göreceksiniz. Zaten bence işin anahtarı iyiyi ve kötüyü ayırt etmeye çalışmak ve bunları kimin savunduğunu görmekte. İyi nereden gelir, kötü nereden gelir? Bu taraftan bakan başka bir filme göz atalım.

Inch'Allah (*)

Bu film Filistin 'de çalışan Kanadalı bir kadın doktorun hayatından bazı olayları anlatıyor. Kadın oradaki korku ortamını ve acıları ilk elden görüyor. Bu yüzden doğal olarak, insani olarak, ne durumda iyi ne durumda kötü oluyoruz diye sorgulamaya başlıyor. İnsani değerlerin sınırlarını çizmek için İsrail ve Filistin 'in geçmişini didik didik etmek zorunda değilsiniz. Zaten bu filmin yorumları da sağcı solcu çatışması gibi ikiye ayrılmış durumda. Bu da insanlıktan umudumu kesmeme sebep oluyor.

Filmde Filistinli bir çocuk İsrail askeri aracının altında kalarak can veriyor kadının gözü önünde. Dünyada buna benzer şeyler olurken sizin sınırlı bilginiz ile sağcı veya solcu olmanız sizi çözüme götürecek mi veya kimseye bir yararı olacak mı sanıyorsunuz? Filmde doktorun İsrailli bir kadın arkadaşı var askerlik yapıyor. Bu kadın da olayın üzerine diyor ki "bu senin savaşın değil". Hayır yani kimin savaşı olduğu önemli mi sence? Bu sessizliğini haklı mı çıkarıyor? Bir ülkenin insanları zorla evlerinden yerinden yurdundan edilirken ve kadınlar çocuklar ölürken ve onlara sivil zayiat denirken sesimizi neden çıkarmayalım? Birileri bu savaşlarda silah satmaktan para kazandığı için mi acaba?

Lord of War

İnsanların tarihindeki çatışmaların çoğu açgözlülükten veya cehaletten kaynaklanıyor bence. Hatta bu binlerce yıldır da devam ediyor gibi görünüyor. Bunu birileri çok iyi biliyor. Savaş Tanrısı isimli bu filmde bir silah tüccarının (Nicholas Cage) hukuksal açıklardan yararlanması ve işini uluslararası seviyeye kadar çıkarması anlatılıyor. Filmin sonunda yakalanıyor ama tekrar serbest bırakılıyor. Tam bu noktada filmin ana mesajı geliyor.

Adamımız kendini yakalayan dedektife diyor ki "Beni yakalaman için seni atayan insanlar aynı zamanda beni silah satmam için atamış olan insanlar". Çok kârlı bir iş değil mi? İnsanlar kapitalizmin sömürmek için stabilite istediğini düşünür. Ben tam aksine bu günlerde kapitalizmin silah, teknoloji ve dezenformasyon satabilmek için savaş ve karmaşa isteyeceğini düşünüyorum. Sebep oldukları kanlı dünya üzerinden kendilerine zenginlik sağlayan kan emiciler var.

Blood Diamonds

Kanlı Elmas ismi ile Türkçe 'ye çevirilen bu film kaotik Sierra Leone ile alakalı. Oradaki insanlar silahlı zorbalar tarafından baskı altında ve zorla elmas madenciliğinde çalıştırılıyor. Bu film askeri operasyonlarla vs. ilgili değil. Böyle kirli ortamlarda kimsenin temiz kalmadığını görüyorsunuz izlerken. Binlerce kişinin trajedisi birkaç kişinin rahatına dönüşüyor bu dünyada. Bu kapitalizm değil, cannibalism, yani yamyamlık diyorum. Buna da sessiz kalamazsınız.

Şimdi buraya kadar olan filmler hep savaşlı ve kanlı idi. Bu filmlerden birkaç tanesini izlediğinizde şiddetin hiçbir şekilde barışa imkan veremeyeceğini ve bu hengâmede doğruyu ve anlaşmayı bulmak zorunda olduğunuzu fark edersiniz. Aksi durumda zaten insanlık bıraksan milyarlarca yıl daha savaşır. Ama bugünlerde doğruları bulmak bir yana, savunmak bile zorlaşıyor. Bu arayış içerisinde insanların başına neler geliyor, örneklerine bakalım.

Official Secrets

Bu film doğruları söyleyip arkasında sağlam durabilmek ile alakalı. İngiltere 'de bir hükümet gizli servis çalışanı (Katharine Gun burada Keira Knightley oynuyor) birleşmiş milletlerde orta doğudaki savaşa karşı yapılacak askeri operasyonların oylanmasında hile yapıldığı bilgisini paylaşıyor. Yani yıllarca sürecek olan savaşın aslında uydurma sebeplere dayandığını söylüyor. Bu noktada devlet sırrı denilen Official Secrets yasası devreye giriyor ve kadının başı belaya giriyor, her ne kadar ortaya çıkardığı bilgi mide bulandırıcı ve şok edici olsa da. Öyle görünüyor ki konu hükümetler olunca akan sular duruyor. Biz de öyle oturmuş seçimle gelmiş kişilerin istedikleri şeyleri istedikleri gibi yapmalarını izliyoruz. Bu film tam olarak buna vurgu yapıyor. Zaten beklediğimiz gibi kadın da bu yüzden cezalandırılıyor. Buna da devlet sırrı deniyor ve aslında "biz istediğimizi yaparız ve sen de bu konuda konuşamazsın" diye tercüme edilebilir. Hükümetler kutsal varlıklar değildir, hatta muhtemelen aksine güvenilmez yapılardır. Kutsamayın seçilmiş veya atanmış kişileri. Size arkalarını dönebilirler veya sizi satabilirler. Gelsin bir örnek daha.

Snowden (*)

Bu film hükümetlerin illegal veya insanlık dışı aktivitelerinin afişe olması ile bunu açığa çıkaranları nasıl cezalandırdığını gösteren en büyük örnek. Snowden Amerika 'da NSA yani milli güvenlik kurumunun insanların kişisel ve gizli bilgilerini olağandışı yollarla elde ettiğini gösteriyor. Filmde de bu sırada gelişen olaylar anlatılıyor. Ben kendisini bir kahraman olarak görüyorum, günümüz coverup yani örtbas etme çağında. Doğrular az bulunduğu için çok pahalı günümüzde. Yalanlar ise her yerde ve hatta gözümüzün içine bakıyor, profesyonelce ve ortalık yerde gezinebiliyor. Bu yüzden yalanlar ucuz. Ve tam da bu yüzden doğruları daha çok yayabileceğiniz ve maliyetini düşürebileceğiniz araçlara ihtiyacınız var değil mi. Benim mobil uygulamamı deneyebilirsiniz :) Adı WhoShares ve burada bulabilirsiniz. Bizler elimizle kara kutular yarattık ve kara deliklere dönüştüler. İyi veya kötü herşeyi yutuyorlar.

Nothing But The Truth

Bu film aslında listeye dahil değil ama kayda değer, ayrıca Kate Beckinsale hayranı olduğum için burada :) Film özellikle savaşlar veya Amerika veya orta doğu ile alakalı değil. Filmin konusu bir gazetecinin gizli bir CIA ajanının ülke dışında yaptıklarını duyurması ve beklendiği gibi hapse girmesini konu alıyor. Bütün baskılara rağmen kaynağını açıklamıyor, kaynağı da bir çocuk. Ama çocuk olmasının yanında biliyor ki kaynağı öğrenen CIA gerçekleri de örtbas etmek için bahane olarak kullanacak, kadının söylediği herşey gerçek olduğu halde.

Filmin de esas göz önüne serdiği şey, ne kadar büyük olursa olsun gerçeklerin, yani filmde CIA 'in sıradışı yöntemlerinin, etrafındaki magazinsel olayların gölgesinde kalması. Bir süre sonra insanlar kadının neden kaynağını bu kadar koruduğunu konuşmaya başlıyor ve mesele başka yere kaymaya başlıyor. Bugünlerde bunu çok yaşıyoruz. İnsanlar olaya odaklanmak yerine sansasyona odaklanma eğiliminde. Bu yüzden arada bir "konu neydi" diye durup sormamız gerekiyor kendimize. Yada en basitinden şunu söyleyebilirim. Bütün bu çatışmalar ve kargaşa içerisinde neden savaştığımızı sorgulamak yerine savaşmak için neden arıyoruz. Bu yazıyı okuduğunuza göre siz de az çok dünyada olup bitenler ile ilgileniyorsunuzdur. Sizin de kendinizce fikirleriniz vardır. Ben de sizi bütün fikirlerinizi bir kenara bırakıp yepyeni bir düşünce yapısını oluşturmaya ikna etmeye çalışıyorum.

Dünya anlamlı idi, biz anlamı kaybettik

Tekrar söyleyeyim, bir savaşın kazananı hiçbir zaman olmaz, olamaz. Bu filmler aracılığı ile göstermeye çalıştığım budur. Tabi ki benim bilmediğim daha kaç tane belgesel yada film de vardır. Kimisi taraflı, kimisi tarafsız ve dürüst. Gidip bu konuda binlerce saat video izlemek veya yüzlerce kitap okumak zorunda değilsiniz. Şiddet sarmalı hiç bitmeyen bir kitap gibi, her bölüm vahşetle bitiyor ve bir sonraki yeni ama benzer bölümdeki vahşetin altyapısını yapıyor gibi. Çok küçük bir grup "insan" dışında çoğunluk ise etkileniyor yada acı çekiyor.

Başta söylediğim gibi birkaç film veya belgesel ile bütün gerçekliği zaten anlayamayız, sadece insanoğlunun sebep olduğu kargaşanın bir kısmına ışık tutmuş oluruz. Zaten normal bir insansanız siz de iyiyi kötüyü bilip iyilerden taraf olmak istiyorsunuzdur. Peki gerçekten iyiyi kötüyü ayırt etmek o kadar kolay mı? Bence değil, biz olsa olsa en fazla dünyanın ne kadar boka battığını sağdan soldan toplayabildiklerimiz ile anlayabiliyoruz. Bunun başını da büyük ihtimalle gelişmiş ülkeler çekiyor ki başlık da Amerika 'nın dünyada en fazla askeri alanda yatırım yapan ülkesi olmasından geliyor.

Ama bizim oturup Amerika 'yı yeniden keşfetmemiz gerekmiyor. Bizim insanlığı yeniden keşfetmemiz gerekiyor. Oturup geçmişi, İsrail 'i veya orta doğuyu uzun uzun konuşmamıza da gerek yok. Şu aşamada garip bir şekilde dünyadaki bütün teknolojik gelişmelere rağmen yeryüzünde yaşayan insanların bir çeyreği için bile düzgün bir hayat yaşayabilecekleri bir sistem inşa edemedik. Elimizin altında internet olmasına rağmen daha çok ayrışıp uzaklaşabildik. Bu kadar boşluk kaçınılmaz olarak kaos yaratacaktır. Yani şu mesajı verebilirim size: Bu dünyada yaşamayı beceremiyoruz ama gidip yaşayacak başka dünyalar arıyoruz. Kendinize sorun, bu neden böyle diye. Sizin de bir parça dahiliniz var mı burada? Etrafınıza bakın, dünyaya bakın ve kendinize sorun, hangi kafa ile bugünlere geldik?

Üzerinde uzun uzun konuşulabilecek bir konu olduğu için biraz karmaşık bir yazı oldu. Ayrıca biraz da tatsız tabi. İzleyin bu filmleri, belki de siz de benimle benzer düşüncelere kapılırsınız. Dünyaya gelmiş olmak bir hediye idi ve anlamlı idi. Biz bencillikle yada cehaletle sonuçsuz kavgalar başlattık. Maalesef, bu delilik halinden çıkarmıyoruz gibi görünüyor. Biz sadece yanlış yolda değiliz, biz tam ters yoldayız. Bir sonraki yazıda daha barışçıl günlerde görüşmek üzere.


Bir yorum yazabilirsiniz