Herşey yıkılabilir

6 Şubat 2023 tarihinde Maraş depremi ismi ile Türkiye tarihine geçen bir olay yaşadık. Aynı gün içerisinde 2 büyük depremin olabileceğini gördük. Güvendiğimiz binaların çökebileceğini gördük. Ölümün sadece bizden uzaktakilere gelmeyebileceğini gördük. Bir dakika içerisinde 50 yıllık birikimimizi kaybedebileceğimizi de gördük, hayatımızın geri dönülmeyecek şekilde değişebileceğini de. 2023 Türkiye 'sinde politik ve sosyolojik anlamda bu konuda konuşulabilecek çok fazla şey var. Çünkü bu olay göz göre göre insanların ölüme yürüdüğü bir yıkım olarak da tarihe geçti. Fakat bunlar zaten gündemimizde olduğu için ben farklı bir alana odaklanmayı istedim ve "nasıl yaşamalı?" sorusunu sordum. Cevabı, başımıza gelen bu olay üzerinden değerlendirmek mantıklı olacak görünüşe göre.

Uzaktakiler

Öncelikle uzaktakiler kavramından bahsedeyim. Çünkü maalesef ateş düştüğü yeri yakar sözünde olduğu gibi, 2 büyük depremin nelere mal olduğunu algılayamayan insanlar da vardır. Depremi kayıpsız atlatabilmiş birisi olarak ne olduğunu en hafif şekli ile anlatayım. Doğup büyüdüğünüz şehri düşünün. Çocukluğunuzu ve gençliğinizi geçirdiğiniz, birçok mahallesini ezbere bildiğiniz bir şehir. Tanıdıklarınıza sıklıkla rastladığınız caddeler, öncesini ve sonrasını bildiğiniz dükkanlar veya sokaklar. İyi veya kötü biriktirdiğiniz hatıralar ..vs. Duygusal bir bağ kurmanın dışında sizi bir mahalleye koyduğumuzda yolunuzu bir şekilde bulabileceğinizi bildiğiniz bir şehir düşünün.

Ben depremi yaşamadım İstanbul 'da olduğum için. Fakat deprem sonrası sosyal medyada ve televizyon kanallarında takip etmek çok değişik bir tecrübe idi. Çünkü sürekli bildiğiniz apartmanlar, sokaklar ve soyisimler görüyorsunuz. Orası da mı yıkıldı sözünü sık sık söylüyorsunuz. Sonra belki de binlerce kere geçtiğiniz caddelere videolarda bakıp tanıyamıyorsunuz. Bütün bunları sadece kendi bildiğim şehir yani Kahramanmaraş için söylüyorum. Daha insanların yaşadıkları zorluklardan ve acılardan bahsetmiyorum bile. İşte şimdi bunları 8 veya 10 ile çarpın diğer şehirleri de dahil etmek için.

Uzaktakiler derken bu simülasyonu kendi zihninde yapamayanları kasıt ediyorum. Eğer siz de şu anda olayın boyutu konusunda aynı sayfada iseniz devam edelim ve şu soruyu soralım. Orada yaşayan bir insan olsaydınız belki de hayatınız 180 derece değişecekti. Malı mülkü kaybedip sokakta kalmak kavramını tam anlamı ile yaşayabilirdiniz. Veya bugün sizin oturduğunuz şehirde de deprem olursa aynı duruma düşebilirsiniz. Bunu düşündüğünde insanın aklına gelen ilk fikir önlem almak olacaktır. Peki neye karşı?

Fiziksel ve psikolojik önlem

Örneğin arabanıza birşey olur diye kasko yaptırırsınız. Evinize birşey olur diye deprem sigortası yaptırırsınız. Konut sigortası yapabilirsiniz ev eşyalarınız için. Sağlık sigortası yaptırabilirsiniz kendiniz için. Evinizin sağlam olduğunu garantilemek isteyebilirsiniz. Deprem çantası veya hayat üçgeni oluşturabilecek bir alan hazırlayabilirsiniz. Evde nakit para veya kıymetli şeyler bulundurmaz ama yanınızda bir miktar nakit tutabilirsiniz. Daha eşiniz çocuklarınız varsa onlardan konuşmadık bile. Veya size birşey olmasa da çevrenizdekilere ne olacak? Kurtulursanız sonrasında planınız ne?

Deprem özelinde konuşursak tabi ki alabildiğiniz önlemlerinizi alın. Bu saydıklarım aslında fiziksel önlemler. Yani kontrolü nispeten elimizde olan etmenler. Bu noktada fark ediyoruz ki alınacak önlemlerin sonu gelmiyor. Bir taraftan çekip diğer taraftan açık kalan yorgan gibi hissediyorsunuz. Bu da psikolojinizi yormaya başlıyor muhtemelen. İnsan başına gelebilecek muhtemel bir olaya fiziksel olarak hazırlanmanın yanında psikolojik olarak da hazırlanır. Ama önce fiziksel olarak hazır olması gerekir, teminat olarak. Fiziksel olarak hazır olamayacağını düşünen insan psikolojik olarak da kendi önlemini alamaz.

Bu da genelde insanları 2. aşamaya geçirir ve ne olacaksa olsun düşüncesi hakim olur. Herşeye hazırlıklı olabilme arzusu ile kadere bırakma arasında denge tutturmak da ip üstünde cambazlık yapmak kadar zordur. Bu yazıyı da deprem sebebiyle yazmaya karar verdim. Çünkü bu deprem benim başıma gelse ne yapabilirim diye düşündüm ve kendi önlemlerimi bir nebze aldım ama insan bir noktada pamuk ipliğine bağlı hissediyor kendini. Sizin de empati yapabilmeniz ve biraz olsun böyle hissetmeniz için yukarıda felaketi özetledim. Eğer siz de şu anda pamuk ipliğine bağlı gibi hissediyorsanız sorumuz şu olacak: Nasıl yaşamalı?

Deprem sadece bir örnek. Başımıza gelebilecek herhangi bir afette veya kazada herşey olabilir düşüncesinin psikolojik çöküntüsüne düşmeden, bir yandan da boşvermişlik girdabına girmeden nasıl yaşayabiliriz? Bunun cevabını felsefi olarak vermek kolay aslında. Biraz önceki örneğimde söylediğim gibi ip üstünde elinizde uzun bir çubuk ile dengede durmanıza yardımcı olarak durabilmek gerekiyor. Fakat iş pratiğe geldiğinde insan olarak bazı somut vazgeçilmezlerimiz veya bağlarımız oluyor. Hayatınızda değerli hiçbir şeye sahip olmadan yaşamaya çalışabilirsiniz, belki de hiçbirşeysiz olarak göçüp gidersiniz. Veya kendinize bunu revâ görmüyorsanız, maddi şeyler veya iş veya aile gibi bağlanabileceğiniz dallar da bulabilirsiniz. Kimse kimseye iş sahibi olma veya yalnız yaşa gibi bir öneride bulunamayacağına göre, herkes aslında kendi hayatında kendi seçimleri sonucunda kendi bacağından asılıyor. Bu bağlarınızın sayısı ne kadar çok ise kopması da o kadar zor oluyor. Hatta kopmayı hayal etmek bile zorlaşıyor.

Böylece gerilmiş lastik gibi oluyoruz. Koparılan şeyler de sert bir şekilde geri tepiyor. Bence bu iki uç arasında nasıl dengede durulabilir sorusunun herkese uyan bir cevabı yok. Her insan bu dünyada bir gün kendi sonunun da geleceğini muhtemelen düşünüyor. Fakat bugün değil de yarın veya belki daha sonra gibi hayal ediyor. Deprem de öyle, bir araba kazası da öyle, bir kalp krizi de öyle. Bu mantaliteden çıkıp "bana da olabilir" şeklinde düşünülürse, en azından geçici şeylere kalıcı gibi bağlanmamızı engelleyecek bir bakış açısına sahip oluruz diye düşünüyorum. Astronomik bir zenginliğe sahip değilseniz, olası bütün kazalara ve afetlere karşı yıkılmaz önlemler alamayacağımız aşikâr. Yarın kötü birşeyler olacakmış gibi de yaşayamayız. Denklemde değişebilen tek parametre bizim yaklaşımımız.

Herşey yıkılabilir

Bu dünyada elimizde olmayan 10 'larca şey var. Bir araba yoldan çıkıp size çarpabilir, elektrik kaçağından ölebilirsiniz, yangında evinizde mahsur kalabilirsiniz, ayağınız kayıp düşerek sakat bile kalabilirsiniz. Sel de olabilir, fırtına da çıkabilir, deprem de olabilir. Hayalleriniz suya düşebilir... Bildiğiniz birçok şey yok olabilir veya yıkılabilir. Esas marifet, neye ne kadar sıkı sarıldığımızı bilmek ve geçiciliğini hatırlamaktır. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.


Bir yorum yazabilirsiniz